Güvensiz Bir İlişki Yürür mü? Güç, Güven ve Toplumsal Sözleşmenin Siyaseti
Bir siyaset bilimci için “ilişki” yalnızca bireyler arasındaki duygusal bağ değil, aynı zamanda iktidarın, güvenin ve meşruiyetin sınandığı bir toplumsal laboratuvardır. Devletle vatandaş, liderle seçmen, kurumlarla birey arasındaki etkileşim biçimleri — tıpkı bir ilişki gibi — karşılıklı beklentiler, sadakat, iletişim ve çıkar hesapları üzerine inşa edilir. Bu yüzden “Güvensiz bir ilişki yürür mü?” sorusu, yalnızca özel hayatın değil; siyasal hayatın da en temel sorularından biridir.
Güç ve Güven: Modern Siyasetin Kırılgan Temeli
Siyaset bilimi literatüründe güç, çoğu zaman “birinin başkaları üzerinde etkide bulunabilme kapasitesi” olarak tanımlanır. Ancak bu etki, yalnızca korku ya da zorlama ile sürdürülemez. Güç, sürdürülebilmek için “güven”e ihtiyaç duyar. Devlet, vatandaşına güvenmedikçe kontrol politikalarını artırır; vatandaş da devletine güvenmedikçe itaatsizlik kültürü yayılır.
Bir ilişki düşünün: Taraflar birbirine sürekli şüpheyle yaklaşırsa, sevgi yerini stratejiye, empati yerini manipülasyona bırakır. Aynı durum siyasal düzlemde de geçerlidir. Güvenin yıkıldığı bir siyasal ilişki, her an kopma riski taşıyan bir iktidar sözleşmesine dönüşür. Peki, bu tür bir ilişki hangi araçlarla ayakta tutulabilir?
İktidarın Stratejik Gücü: Erkek Perspektifinden Bir Okuma
Tarihsel olarak siyasal iktidar, “strateji” üzerine kurulu bir erkek egemenlik alanıdır. Hobbes’un “Leviathan”ı, bu anlayışın sembolüdür: Güven yerine korku, diyalog yerine otorite. Erkeklerin siyasal ilişkilerde güveni ikame eden araç olarak kullandığı şey, genellikle disiplin ve kontrol olmuştur.
Birçok lider, “kararlılık” adı altında güven eksikliğini bastırmaya çalışır. Kurumlara değil, kişisel sadakate dayanan bu tarz yönetim biçimleri, kısa vadede istikrar yaratıyor gibi görünse de uzun vadede toplumsal kırılmayı derinleştirir. Çünkü güvenin olmadığı yerde bağlılık değil, korku üretilebilir. Tıpkı toksik bir ilişkide olduğu gibi, taraflar ayrılmasa da içten içe çözülür.
Demokratik Güvenin İnşası: Kadın Perspektifinden Bir Okuma
Kadınların toplumsal ilişkilerde ve siyasal katılımda geliştirdiği refleks, çoğunlukla iletişim ve katılım odaklıdır. Feminist siyaset teorileri, güvenin ancak karşılıklı tanınma ve eşitlik ilkesiyle kurulabileceğini savunur. Bir ilişkide diyalog kurulmadan nasıl güven inşa edilemezse, bir demokraside de katılım olmadan meşruiyet sağlanamaz.
Bu açıdan bakıldığında, kadınların demokratik siyaset anlayışı, güvensizliği aşmanın bir modeli olarak görülebilir. İstişare, empati ve şeffaflık kavramları, hem bireysel ilişkilerde hem de siyasal kurumlarda güvenin yeniden inşasının temelini oluşturur.
Peki, bugünün dünyasında bu tür bir güven mümkün mü? Kurumların zayıfladığı, liderlerin güç biriktirdiği, vatandaşın giderek “seyirci” konumuna itildiği bir düzende güveni nasıl yeniden kurabiliriz?
İdeoloji, Kurumlar ve Vatandaşlık: Güvenin Üç Sütunu
Güvenin sürdürülebilirliği üç yapısal sütuna dayanır:
1. İdeoloji: Ortak bir anlam dünyası yaratır. Eğer bir toplumda ideolojik kutuplaşma derinleşmişse, farklı gruplar birbirini “tehdit” olarak görmeye başlar. Bu durumda güven değil, savunma refleksi güçlenir.
2. Kurumlar: Güvenin araçlarıdır. Bağımsız yargı, özgür medya, şeffaf kamu yönetimi gibi kurumlar güvenin mimarisini oluşturur. Kurumlar kişilere endekslenirse, ilişki güven temelli değil, kişisel çıkar temelli hale gelir.
3. Vatandaşlık: Güvenin öznesidir. Aktif yurttaşlık bilinci, devletle toplum arasında “gözetime dayalı güven” üretir. Katılım azaldığında, güven zayıflar; siyaset monolog haline gelir.
Provokatif Sorular: Güven Olmadan Siyaset Olur mu?
Bir ülke, vatandaşına güvenmeden reform yapabilir mi?
Bir lider, korkuyla sadakat yaratabilir mi?
Bir toplum, kendi kurumlarına güvenmeden adalet duygusunu koruyabilir mi?
Bu sorular, yalnızca birer felsefi tartışma değil; her gün siyasal davranışlarımızı belirleyen derin gerçeklerdir. Güvensiz bir ilişki — ister iki insan arasında, ister devlet ile toplum arasında olsun — kısa vadede varlığını sürdürebilir. Ama uzun vadede güven yerine geçen her araç — güç, korku, manipülasyon — sistemin meşruiyetini aşındırır.
Sonuç: Güvensizliğin Bedeli
Güvensiz bir ilişki yürür mü? Belki bir süre… ama kendi ağırlığı altında çökmeye mahkûmdur. Çünkü güven, yalnızca bir duygu değil; siyasal yaşamın oksijenidir. Güvensizlik derinleştikçe, nefes daralır, toplumda boğulma hissi artar.
Gerçek demokrasi, güçlü liderlerle değil, birbirine güvenen vatandaşlarla ayakta kalır. Güven olmadan güç; güç olmadan güven inşa edilemez. Siyaset biliminin öğrettiği temel gerçek şudur: Bir ilişkinin, bir sistemin, hatta bir ulusun sürdürülebilirliği, yalnızca kurumların değil, karşılıklı güvenin direncine bağlıdır.